Yüzyılın son çeyreğinde İngiltere’deki hükümet değişimi Osmanlıİngiliz ilişkilerini büyük ölçüde etkilemiştir. Bu dönemde Türklere nefreti ile bilinen Liberal Parti lideri Gladstone hükümeti iş başına gelmiştir. Osmanlı ile olan ilişkilerin bozulması muhtemeldir ki İngiltere kamuoyunda da bazı kişilerin rahatsızlık duymalarına sebep olmuştur. Bu gelişmeler karşısında 1896 yılında Londra’da ilk kez bir Türk dostu cemiyeti kurulmuştur. Bunun öncelikli amacı basın yayın yoluyla hükümeti ve kamuoyunu etkilemektir. Savaş öncesinde ise The Anglo-Ottoman Society’nin kuruluşuna şahit olunur. Şüphesiz Anglo-Ottoman Society ve Ottoman Association’un kurulmasında Ottoman Committee’nin rolü vardır. Toplantı ve konferanslardaki alınmış kararlar bazen The Times’ın editörüne gönderilen mektuplarla; bazen Başbakana gönderilen dilekçeler ve bildirilerle gerçekleştirilir. Ayrıca Türk karşıtı propaganda olarak gördüklerine karşı düzenli bültenler yayınlanır[121]. Şüphesiz bu toplantılarda Duse Muhammed Ali, Müşir Hüseyin Kidwai ve Hoca Kemaleddin’in çeşitli önerilerin lehine konuşmalar yaptıkları görülür[122]. Yine Duse Muhammed, Raif Bey’e topluluk vasıtasıyla mektup gönderir. Londra şehrindeki erkeklerle yapılacak toplantıda düzenlemelerin devam ettiğini, bununla birlikte bir toplantıdan bahseder ve maddi destek bekler.
Dünya Savaşından sonra Duse, İslami ve Pan Arap destekçisi olarak iyi bilinen gazete yayıncısı ve destekçisi olur ve İngiltere’de kalır. Pasaport için destek arayan Duse, Anglo-Ottoman Society üyesi biri olan İngiliz Dışişleri Servisi yetkilisi Aubrey Herbert’in desteğini ister[152]. Herbert bu noktada üstüne düşeni yapar ancak asıl odaklanılan konu İstanbul’un işgali mevzusudur. • Emekliliğe hak kazanmadan önce diledikleri anda sistemden ayrılabilirler. Sistemden erken ayrılma durumunda birikimlerinden ve Devlet katkılarının ödemeye konu olan kısımlarından stopaj ve varsa giriş aidatı kesintileri düşülür.
Bu toplantı aynı zamanda Anglo-Türk ilişkilerini geliştirmek adına daimi bir komite oluşturulması için destek arayışına itmiştir. Bunun üzerine bir liste isim hazırlanır ve Mr. Field, bu isimlerle beraber ofi sini kullanmak ve Türkiye’deki resmi kaynaklarla iletişime geçmek için Duse Muhammed’e gider. Kendisi çok güzel destek verir ve yaptıkları yardımlardan dolayı bu oluşumun ilk dönemlerinde İngiltere’deki yabancı temsilciler komitesine ve aynı zamanda kendisiyle beraber toplamda üç üyeden oluşan fi nans komitesine seçilir[32]. 1913 Ekim ayı ise artık yeni bir oluşumun da habercisi olmuştur. Bu oluşum bundan önceki Anglo-Ottoman derneklerinde olduğu gibi Turkofil bir yapıya sahiptir. Bu kuruluşun öncülüğünü Duse Muhammed ile Field yapmış olsa da, The Near East dergisinde Ottoman Committee’nin varoluş sebebi “Balkan Komitesinin başarılı çalışmalarının ardından, İngiltere’de bir Osmanlı Komitesi kurulması gerektiği”[26] mantığıyla dile getirilir. Ottoman Commitee’de Duse Muhammed Ali sadece İngiltere’de temsili yabancılardan oluşan bir danışma komitesine seçilmekle kalmamış, aynı zamanda finans komitesinin üç üyesinden birisi olarak seçilmiştir. Ian Duffi eld, “Duse Muhammed, otobiyografi sinde daha sonra reddetmesine rağmen, rolünün Osmanlı Elçiliği veya diğer Türk kaynakları tarafından sağlanan fonları dağıtmak olduğunu varsayabiliriz”[27] diyerek Duse’nin komite içerisindeki vazifesinin önemine işaret eder. Duse Muhammed ve Mr. Field’in bu girişimleri daha sonra İngiliz-Osmanlı dernekleriyle ilgili yeni faaliyetlerin ortaya çıkmasını da sağlamıştır. İlk girişimler, İngiltere’de etkili olan milletvekili, gazeteci gibi kişilerin davet edilmesi şeklinde başlar.
Gazeteciliği gösterdiği üzere kendisi artarak doğu siyasete dâhil oluyordu. Türkiye’nin düşmanın hararetli propagandasıyla saldırıya uğramasına ve Avrupa güçlerinin Türkiye’den yararlanmasına kızgınlık gösterdi”[105]. Pickthall gibi bu topluluğun pek çok üyesi hem savaş öncesi hem savaş hem de savaş sonrasında önemli sayılabilecek bir mücadele ve kararlılık örneği gösterirler. Kimisi ikili görüşmelerle, kimisi basın yoluyla kimisi de konferanslar vasıtasıyla görevini ifa etmeye çalışır. Avrupa ordular halinde dizilmiş, kamplar belirlenmiş ve dünyanın egemenliği dengededir. Savaş, artık belli bir iktidarın prestijine karşı değil, Avrupa hegemonyası içcasinomhub casinom-hub.com. Kırk yıl boyunca kıtayı silahlı bir kampa dönüştüren ve muazzam silahlar yığan Avrupa uluslarının karşılıklı güvensizliğinden ötürü çatışma kaçınılmazdı; O gün için ölümcül rekabet ve hazırlık vardı”[99]. Savaşın başlamasıyla birlikte Pickthall da diplomatik teşebbüslere başlayarak, İngiltere ile Osmanlı’nın karşılıklı anlaşması yolunu aramaya başlar. “İngiltere Türkiye’nin önemli şehirlerinden olan Edirne’yi aldığı zaman onun bu kazancına engel olmak istemiş ancak başarısız olmuştur. Ege adaları Yunanistan’a verilmeliydi çünkü burada büyük bir Yunan nüfusu vardı.
Bu şekilde Mısır’ın işgalinden başlayarak Arap coğrafyasında İngilizlerin taraftar toplamaya çalışmasını eleştirir. Onun ilk teşebbüsü, Osmanlı Devleti’nin bütünlüğünün korunmasına yardımcı olmak amacıyla, Osmanlı Ortaklık Komitesi kurmaya yardımcı olmaktır. Ardından İngilizlerin ve Kıta Avrupalı politik ve basın çevrelerinde Türkiye’nin Avrupa savunması için çağrıldığı bir dizi Müslüman ve Hıristiyan üyeden oluşan Anglo-Ottoman Society’de etkili olmaya başlar[87]. Hatta Marmaduke Pickthall Müslüman olmadan önce de açık ve cesur bir biçimde Osmanlı yanlısı bir tavır sergiler ve bunun üzerine yetkililer onu güvenlik riski olarak görürler[89]. Onun bütün gayreti İngiliz ve Türkler arasında ilişkilerin dostça olması içmostbet türkiye giriş[90]. Ancak Pickthall’ın bu davranışı çoğu İngiliz politikacı tarafından hoş karşılanmamış ve hatta engellenmiştir. I. Dünya Savaşı başlayınca Almanya’nın kazanma olasılığı onu bile dehşete düşürür, “Almanlar egemenliklerini kalabalık siyah ve kahverengi derililere de yayacak mı? “Togoland, Kamerun ve diğer Afrika sömürgelerindeki Afrikalılara davranışlarından Alman yönetiminin ne olduğu konusunda bilgisi olan bizler, coşkuyla Allah korusun!
Orenburg Kazakları, Hint sınırının yirmi üç verst uzaklığında, hangi sınırın ihmal edildiği savunulurken aldığım bilgiye göre, Rus taraftarı Lord Hardinge’in Hindistan’a gitmesinden bu yana, iyileştirmeler için yapılan çalışmalar başarısız oldu. Çin’e karşı sınırlarımızın savunmasına büyük bir dikkat gösterilirken altı yıl önce, her Asyatik ırkın sempatisi üzerine Rusya ile bir savaşa girebilirdik. İngiltere, Fransa ve Rusya arasında 1916’da yürütülen Osmanlı topraklarını paylaşma görüşmeleri sırasında Pickthall, Türkiye için diplomatik girişimde bulunduysa da Sykes-Picot antlaşmalarının baş mimarı Sir Mark Sykes’ın sert tepkisiyle karşılaşır[91]. Mark Sykes’ın Picot ile vardığı anlaşmanın maddelerini tekrar gözden geçirmeye başlamasından çok önce, Marmaduke Pickthall bu planın ne anlama geleceğini çıkarır; “Temel olarak bir düzenleme değil, yeni bir büyük savaş doğuracak bir kargaşa” olarak görür. Pickthall bundan yaklaşık dokuz ay önce de bir başka Osmanlı dostunun, La Revue Politique Irıternationale adlı Fransız fi kir dergisinin editörü Dr. Felix Valyi ile tanışır. Valyi savaş başlayınca Lozan’a taşınır ve burada Osmanlı elçisi Fuat Selim Beyle tanışmıştır. Fuat Selim Bey de tıpkı Valyi gibi Enver Paşa’nın Alman yanlısı politikasını benimsemez. Bu sırada Prens Sabahattin barış görüşmeleri konusunda İngiltere’nin Paris büyükelçisiyle temas kurmuştur. Arkadaşlarından biri Kahire’de Henry Mc Mahonla konuşur, Fuat Selim Bey de İtalya’nın İsviçre büyükelçisi nezdinde zemini yoklamaya çalışır[92]. Her ne kadar Pickthall da kendi halinde zemin yoklasa da destek bulamamıştır. Anglo-Ottoman’ın yürütme kurulu toplantısının hemen akabinde, 17 Aralık 1913’te O’Donnell, Mr. Field’a gönderdiği mektubunda, İngiliz-Osmanlı birlikçilerinin net bir şekilde hareket ettiklerini düşündüğünü ve Anglo-Ottoman Society adının öncekinden daha iyi olduğunu söyler. Ayrıca Duse Muhammed’in bu harekete katılmasından oldukça memnundur.
Kur’an’ın İngilizceye tercümesi için istişare amacıyla Mısır’a gider. Londra’dan dört yıl önce Müslüman bir yer olan Haydarabad’da yaşamıştır ve yaklaşık 12 yıl önce İslam’a dönmüş ve Muhammed ismini almıştır[80]. Kur’an tercümesini burada yapan Pickthall’ın tercümesi, Aralık 1930’da New York’tan Alfred Knopf tarafından yayınlanır[81]. Pickthall için bu ilktir çünkü o, daha çok makaleler ve konferanlarla görüş ve fi kirlerini savunur. Muhafazakâr Parti’den Kingston-upon-Hull temsilcisi olarak meclise giren Sykes, İttihatçılara karşı olması nedeniyle topluluğa katılmayı ya da desteklemeyi reddeder. Anglo-Ottoman Society’nin Muhafazakâr siyasetçilerin yanısıra Liberal, İşçi ve İrlanda Milliyetçi partilerinden milletvekilleri ile Lordlar Kamarası’nda çok sayıda üyesi vardır. Bu kişilerin dışında ticaret, gazetecilik ve bilim dünyasından temsilcileri de saymak gerekir. Cemiyetin erken dönem listesinde en azından bir Yahudi’nin, Rus göçmeni liberal haham Jaakof Prelooker’ın adına da rastlanır. Asıl şaşırtıcı olan, Moses Gaster42 ve Lucien Wolf ’[43]un yürütme kurulunda yer almalarıdır[44]. Dışişleri Bakanı Tevfik Paşa’ya 20 Mart 1896 tarihinde, Londra’dan M.A.R. Bustany adlı bir kişi tarafından bir mektup gönderilmiştir. Mektubun devamında, bu sayede Osmanlı lehinde Avrupa ve Mısır’da İngiliz hükümetine karşı kampanya başlatacaklarından bahsetmiştir. Ayrıca Padişahın bu husustaki isteklerinin takdirle karşılanacağını da yazmıştır.
1920 sonlarına gelindiğinde, her bir tugaya bir İngiliz ve üç Hindistan taburu vardır ve bu ordu, hazır erkeklerin İngilizlerden terhis edilmesinin ardından profesyonel Hint birimlerine giderek daha fazla bağımlı olduğu için hatırlanmalıdır[155]. Bu yönüyle Londra Müslümanlarının etkinliğinin giderek arttığını söylemek yanlış olmaz. En azından o sırada Müslümanlara askerlik anlamında ihtiyacı vardır. Anglo-Ottoman Society, Dünya Savaşı sırasında oldukça az bir etkilenme ile kendisini korumayı başarır. Savaşın hemen ardından hayata yeniden döner ve Türkiye’nin olumlu barış koşulları için Dışişleri Meclisine başvurularda bulunur. Savaştan sonra adaletin yerini bulması lehinde çalışmalarda bulunan bu topluluk, tıpkı “Londra Müslümanlar Cemiyeti” gibi Anglo-Helenik Cemiyeti’ne karşı çıkışlarında Britanya Hükümeti’nin yalnızca Türkiye’yi cezalandırmak istediği süre içinde başarılı olamamıştır[136]. Fakat savaşın başlamasından bitişine değin, İngiliz kökenli topluluk üyeleri hiçbir biçimde İngiltere’yi savaştan mesul tutmaz, sadece Osmanlı ile aralarını bulmak için ellerinde geleni yaparlar. Pickthall’a göre, Osmanlı’ya yönelik saldırıların sonuçları küreseldir. Dünya Müslümanları, bir Müslüman devlete karşı çeşitli güçlerin cesaretlendirdiği ve Hıristiyan Avrupa tarafından bir Haçlı Seferi olarak kabul edilen bu tuhaf ve acımasız savaşın eylemlerini görmüşlerdir[83].
Çanakkale’yi savunmak için adalar çok önemliydi ama biz Türkiye’yi adalardan vazgeçmesi için şiddetle tehdit ettik” sözleriyle Edward Grey’in dışişleri bakanlığına geçmesinden beri İngiliz dış politikasının tamamının Rusya’ya itaat etmekle şekillendiğini bildirir. İlginçtir ki bundan kısa bir süre önce de böyle bir derneğin kurulması fi kri belirtilmiştir. Bu iki farklı kişinin birbirinden haberdar olup olmadığı bilinmemektedir. Böyle bir derneğin kurulmasının görünürdeki sebebi Osmanlı ve İngiliz yakınlaşmasını sağlamaktır. Dünya Savaşı arifesine kadar cemiyet ve bu cemiyetin faaliyetleri ile ilgili bir bilgi görülmez. Ta ki savaş öncesinde yine böyle bir derneğin adı anılmaya başlanmış, hükümet ve kamuoyu, bu şekilde etkilenmeye çalışılmıştır. Aynı zamanda bunu olumlu karşılama hususunda fi krinizi bildirmenizi rica ediyorum”[10] deniliyordu. Anlaşılan o ki, Bustany İstanbul’da bilinen bir kişi değildir ve bu sebeple Londra’dan bilgi istenmiştir.